Saroz, İbrice, Gökçeada, Gökçetepe
[puregallery exclude=”” order=”desc” orderby=”menu_order”]
3 günlük bir 19 Mayıs tatilini Saroz keşiflerine ayırdık.
İBRİCE
Saroz’un Kabatepe, Kum Limanı, Kilitbahir, Seddülbahir, Alçıtepe tarafını biliyoruz. Erikliden de her seferinde bir şey beklenmemesi söylenmiş olmasına rağmen, dalgıçlarla efsaneleştirilen İbrice Limanına yakın, Mecidiye’nin hemen çıkışında bir Motel bulduk.
Bir kez daha internetteki fotoğraflar ve gerçek dünya arasındaki farkın ne olduğunu gözlerimizle gördük gayet ilkel bungalovlara SIĞINarAK zor, iki gece geçirdik. Güzel olan tek şey gece bile öten çılgın kırlangıçların sesi eşliğinde uyumak ve inanılmaz bir gökyüzünü gece seyredebilmekti. Bir daha bu moteli denemeyi düşünmem ve önermem. Doğanın kucağına giderken çok beklentiye gerek yok ama minimum hijyen koşulları
Sonuç olarak her zaman yeterince şanslı olunmuyor, iyice araştırmak gerek.
Grubunuzun tutumu bu noktada çok önem kazanıyor. Mutlu olmaya ve güzel yerlere niyetli bir grup her şeyi daha olumlu ve keyifli yaşayabiliyor. Ve biz böyleyiz…
İlk gün İbrice limanına gittik. İbrice daha çok dalgıçların dalış için açıldıkları eğitim aldıkları bir yer. Kamp alanı, pek zengin olmayan bir kafe var. Çay, kahve içip biraz Saroz’u izledik.
Saroz, denizlerimizdeki en temiz Körfezimiz, kendi kendini temizleyecek akıntıları var ve aynı zamanda inanılmaz bir balık çeşitliliği olan bir yaşam alanı. Biz de yakalanmış bir kılıç balığı görerek hem şaştık, hem de biraz hüzünlendik. Bir gece sonra uykusu kaçıp, sabaha karşı balıkçılarla sohbet eden arkadaşımız sayesinde, kılıç balığı avının pek de kolay bir şey olmadığını, teknenin burnunda saatlerce yatıp balığı beklemek, iz sürmek gerektiğini öğrenecektik. Balıkçıların anlattığına göre eskiden çok daha büyükleri yakalanabilirmiş. Sorunumuz yine aşırı avlanma….
ERİKLİ
Akşam için ise kalacağımız yerden memnuniyetsiz balık yiyebileceğimiz bir yer aradık. Daha önce denenmiş Erikli sahilinde bir yerler aramaya karar verdik. Erikli çok güzel bir kumsalın hemen yanında oluşmuş bir kent. Dalgaların sesiyle uyuyup, uyanacak kadar denize yakın evler var. Fakat şaşılası olan evlerin zevksizliği, bakımsızlığı ve viraneliği, cennet gibi bir kıyı da barakalar. Finansal olarak yetersiz de olunsa güzel evler, kentler yaratılamaz mı? Aslında işin para kısmı hikaye, ne çok para dökülen ne zevksiz evler var. Dolayısıyla, mimari de, şehir planlamada gerçekten atlamamız gereken bir çıta var. Diğer ülkelerde gördüğüm sahil kentlerini düşünüyorum. Bizimkiler ancak az gelişmiş ülkelerle aynı seviyede. Bunlar yetmezmiş gibi hemen arkasında bir sulak alan.
Kıyı da yine tuhaf bir yükselti olan İşçimen Otel ‘de daha önce denendiğini bilerek balık yemeğe karar kılıyoruz. Mezeler, ahtapot ızgara, kalamar tava ve tereyağda karides üçlüsü lezzetli, Lağos da güzel, denizden esen iyot kokulu rüzgar, tenha bir sahil kasabasında görülebilir olan gökyüzünde yıldızlar…. evet her şey dört dörtlük olmasa da deniz güzel, gökyüzü güzel.
KABATEPE
Ertesi gün Gökçeada’yı keşfetmeye karar veriyoruz. Gitmek için Kabatepe Limanı’ndan geçmek gerekiyor. Gitmeden gidiş – dönüş saatleri için mutlaka internetten bilgi almak gerek. Feribot saatleri Mevsime göre değişkenlik gösterebiliyor. Kabatepe Limanı yazları Kum Limanı’nda geçirdiğim yıllardan kalan güzel anılarla dolu. Sabaha karşı gidip balık tuttuğumuz, yunusların limana girip balık kovaladığı anlar, balıkçılarla sohbet….
Saroz’da kalınacak en güzel otel de buralara yakın. Ama istediğiniz her an yer bulamazsınız Kum Motel’de, müdavimleri çoktur. Önceden yer ayırttırmalısınız. Gelibolu Yarımadası bir yandan yaşanan büyük savaşın anıları, minnet ve şükran duyguları ile yüklü, bir yandan da Ege’nin açık tatlı mavisi, uzun kumsallar, mis gibi çamlarla bir cennet.
GÖKÇEADA
Gökçeada Türkiye’nin en büyük adası. Geçen 10 yıl içerisinde oldukça değişmiş. Bir kite- surfing merkezi olma hedefi var. Kalacak yerler bile o kadar kısıtlıydı ki. Pansiyonlar vardı. Şimdi birçok butik otel açılmış. Oldukça keyifli ve zevkli gözüküyorlar. Gökçeada’ya bir gün az geliyor. O nedenle bir dahaki sefere doğrudan Gökçeada’yı hedeflemeye karar veriyoruz. Gökçeada Rehberinde derlenen bilgilere göre :
[separator]
M.Ö. 1200’lü yıllarda geçtiği varsayılan Troya Savaşı’nı konu alan İlyada Destanı, Homeros tarafından M.Ö. 750’li yıllarda yazılmış. Destanda adı birçok kez geçen İmroz’dan hep kayalık olarak bahsedilir.
Yunan Mitolojiine göre Gökçeada(İmroz) ve Semadirek adaları arasında Akhilleus’un annesi Thetis’in sarayı, Gökçeada ile Bozcaada (Tenedos) adaları arasında ise Poseidon’un kanatlı atlarının ahırları bulunuyor.
Homeros’a göre İmrozlular Troya savaşı sırasında Troyalıların yanında yer almışlar. Yunanlı savaşçı Achilles tarafından esir edilen ve Limni’ye köle olarak satılan Troya Prensi Lycaon, İmroz Kralı Etion tarafından büyük miktarda para ödenerek kurtarılmış.
Antik tarihçi Thoukydides, İmrozluların Atinalı göçmenler soyundan olduklarını ve Hellen dilini de Atinalılar gibi İon lehçesiyle konuştuklarını söylüyor.
Luwi dilinde “Yüce AnaTanrıça” anlamına gelen “İmaura” sözcüğünün Hellenağzında önce İmuros, daha sonra da İmbros’a dönüştüğü söyleniyor. İmbros, çorak topraklardaki bereket tanrısı anlamına geliyor.“Denizin diplerinde ,uçurumlarda,
Tenedos’la kayalık İmroz arasında
Bir mağara vardır;geniş,kocaman.
Dinlendirirdi orada atlarını POSEİDON;yeri sarsan.Çözdü arabadan,tanrısal yemlerini koydu önlerine.
Bağladı ayaklarına altın zincirler
Bunlar kırılmaz,çözülmez zincirlerdi
Efendileri gelene dek ayrılamazlardı oradan
Kendi de Akhalar’ın ordusuna doğru yürüdü gitti.[separator]
Gökçeada’da ilk hedefimiz pek çok ziyaretçinin yaptığı gibi, Zeytinliköy’de Madamın kahvesine gitmek oldu. Zeytinliköy de pek çok Rum köyü gibi dağ eteğine kurulmuş. Uzun yıllarını Karadeniz’de geçiren şehir planlamacısı olan sevgili dayım anlatmıştı, denizin neden olduğu rutubetin zararlarından kaçınmak için, evlerini dağ eteklerine kurmayı tercih eder, deniz kenarına sadece kayıklar ve balıkçılık uğraşları için birkaç tane evden oluşan küçük yerleşim alanları kurarlarmış. Feribot Gökçeada Kuzu Limanı’na yanaşıyor. Ve ben ilk kez genel de boz ve ağaçsız olarak bildiğim Gökçeada’yı Mayıs ayının ortalarında olduğumuz için yeşil görüyorum. Mavi ve yeşil….
Kuzu Limanından önce Gökçeada merkezine ilerliyor, sonra tabelaları takip ederek Zeytinliköy’e ağaçlarla kaplı bir yola saparak ulaşıyorsunuz. Köye geldiğinizde en iyisi İlkokulun önüne arabayı park etmek. Yollar o kadar dar ki. Şehirden üç günlük tatil içinde, hemen her şeyi yapmak, önerilenler listesine check atmak, bilumum uygulamalarda check in yapmak ve nihayetinde doyumsuzluğumuzu beslemek için genmiş insanlarla da zavallı zarif köy sokakları, yükü taşıyamaz hale geliyor. Bir an kendimi de kötü hissediyorum. Köyün sakinleri ortada pek yok. Bizler, bizim gibiler, 300 kişilik olduğu söylenen Yunan –Türk Dostluğu Motosiklet Grubu köylerini işgal etmiş vaziyette, hızla anı tüketiyoruz, o kahveden içmiş olmak, o muhallebiden yemiş olmak istiyoruz. Oysa Madam son on yıl içerisinde bir zaman diliminde bu mutlu sakin güzelliklerle dolu köyde, mevsimlerin olağan döngüsünün içerisinde bir yerlerde, ocağının başında insanlara kahve yaparak geçirdiği mekanı artık geride bırakmış, eşi ise olanca yaşına ve titreyen eline rağmen kahvemizi ne zaman alırız diye sızlanan, yer yer öfkelenen insanlara o meşhur kahveyi yapıyor. Ama içenler ne zevk alıyor bu karmaşada bilemiyoruz. Aslında Madam’ın eşinin bu işe pek de ihtiyacı yok, ama sanki çabası Gökçeada’nın cazibe merkezlerinden birini sürdürmek için sadece… Müşterilerden biri girip biriken bardakları ve cezveleri yıkıyor. Biz o kadarına cesaret edemiyoruz, servisimizi kendimiz yapmakla yetiniyoruz.
Köy sokakları parke, evler taş, duvarlar taş, aralardan papatyalar, gelincikler fışkırmış, inişli çıkışlı bir Ege kasabası, yer yer restore edilmiş evler de var. Ama Yunan adaları gibi beyaz bir köy hayal etmeyin, daha çok taş görünümlü evler. Sokak köşelerinde üstü kapalı çeşmeler ve çamaşırhaneler var, yıkama yerleri özenle yapılmış. Anadolu köylerinde beni göremediğim bir şey.
Köyde muhallebileri ile meşhur Hristo, Madamın kahvesi dışında birkaç cafe daha var. Yunan adalarının meşhur frappesini de yudumlamak mümkün. Sokakları baharda gezin ve fotoğraflayın, yazın sıcakta daha zor olabilir.
Yıllar önce Gökçeada’ya 15 Ağustos Meryem Ana Yortusunda gelmiştim. Yunanistan’daki Gökçeadalılarında geldiği ve kutladığı bir bayram. Tepeköy’de bol sakatat, kelle vb. içeren Barba Yorgo’da ilginç bir yemek yiyip, ardından köyün tepesinde müzik eşliğinde dansetmiş, kutlamalarına öylece dahil oluvermiştik.
Zeytinliköy’den Kaleköy’e geçiyoruz. Bir mendirek yapılmış, kıyıdaki restoranlar biraz hava değiştirmiş. Bizim ise bir önceki deniz ziyafeti sonrası pek öyle balık da gözümüz yok. Aşağısı zaten görünüyor, yukarı Kaleköy’ü keşfetmeye karar veriyoruz.
KALEKÖY
Zeytinli köy gibi tepede evler, ara ara moteller, burası sanki daha çok turizme açılmış, birden kendimizi Mustafa’nın kayfesinde buluyoruz. Eski bir kilisenin hemen avlusunda, ulu bir çınarın altında oldukça zevkle yaratılmış bir mekan. İşte burası denizin üzerinde soluklanmak, köyü koklamak ve yıllara meydan okuyan bir ağacın gölgesinde serinlemek için eşsiz bir yer.
Biraz dinlenip, yukarıya yürüyoruz. Kaleköy sürprizlerle dolu. Hoş bir kapıdan içeri girince, çiçeklerle dolu bir bahçe, hemen ayaklar altında Yıldız Koyu, taş bir bina, içi binbir renk ve kokuda çiçeklerle dolu. Zarif bir çift oldukça huzurlu ve sakin bir sesle, rahatsız etmeden bize doğal sabun imalatını anlatıyorlar. Raflarda sabunlarla bilikte, Gökçeada’da imal edilmiş reçeller, gelincik şurupları, zeytinyağlar, kurutulmuş domatesler, şaraplar…. Burası İmroza, adanın Rumca adını taşıyan ve düşten gerçeğe dönüşmüş hayatların var olabileceğini kanıtlayan kıskanılası bir sabun imalathanesi ve satış yeri. Sabunda kullanılan su bile Gökçeada’nın yağmurundan, kokular, yağlar, toprağındaki çiçekten, ottan. Özel olarak keçi sütünden sabunları da var. Sipariş verebiliyorsunuz on-line.
Sonrasında yemek işini burada ne işi var dediğimiz bir Yörük Çadırında hallediyoruz, açı havada. Sonrasında dönüş için en son feribotunu yakalamak için seçim yapmak zorundayız. Yaz olsa, amacımız yüzmek olsa gidebileceğimi birçok koy var, özellikleri birbirinden farklı. Türkiye’nin en uç noktasındaki Gizli Koy’u merak ediyoruz. Yol boyunca ardımızda bir zamanlar en büyük köy olduğu söylenen Dereköyü, hemen yanı başında inşa edilmiş yeni kiliseyi, baraj gölünü, Marmaros Şelalesini geride bırakarak, İnce Burun’a, Gizli Koy’a gidiyoruz. Arkamızda dağlar, önümüzde ince çakıllı bir kumsal, güneşte çakan dalgalarla dolu güzel ve temiz bir denize ulaşıp, sahilde yere yatıp yarım saatliğine de olsa içimizi güneş ve denizle dolduruyoruz.
Gökçeada merkezde olmazsa olmaz diye dayatılan Efibadem kurabiyelerinden alıyoruz. Ve feribotumuzu bekliyoruz.
Evet bir daha ki sefere daha uzun bir fırsat yaratabiliriz ama yine de gözümüzden kaçmayan yeme içme açısından Gökçeada’nın biraz daha fazla seçeneğe ihtiyaç duyduğu.
Kabatepe döndüğümüzde yemek alternatifleri için ilk aklımıza gelen yer Eceabat saat de 21:00 ‘ü geçtiği için Çanakkale’ye geçişi zorlamak istemiyoruz Ama Eceabat’a ne olmuş? Bildiğin bir otobüs garı durumu var. Sonra öğreniyoruz ki bu cici kasaba, İstanbul belediyelerinin malum bir kitleye bedava düzenlediği Gelibolu Şehitlikleri gezileri için bir yol üstü otobüs durağı kıvamında lokantalar ve hediyelik eşyalarla dolu bir yer hâline gelmiş.
Yıllar önce keyifle spontan balık yemeklerini yediğimiz, Çanakkale’lilerin yakından tanıdığı ziyafetleri ile ünlü Dana Osman maalesef vefat etmiş.
Umutsuzca rotayı Kilitbahir’e çeviriyoruz.
KİLİTBAHİR
Kilitbahir yakın. En kötü ihtimalle Kale’nin önündeki çay bahçesine güveniyorum. Evet çay bahçesi de, mendireğin hemen arkasındaki, yolun kenarındaki birkaç restoran da açık. Eceabat’ın aksine sakin ve huzurlu. Şöyle bir bakıp, Yalı Fırını’nı seçiyoruz. Bir aile işletmesi. Pideler de, yemekler de ailenin Özbek anneannesinin etkisi taşıyor. Gecenin o saatinde güzel yemekler, güleryüz ve hoşsohbetle ağırlandık. Fırın bizim için tekrar alevlendirildi, pideler açıldı ve afiyetle yedik. Spesiyali özel baharatlarla tatlandırılan Abide Pide. Gündüz giderseniz Türkiye’nin tek yonca biçimli kalesini gezin. Piri Reis’le ilgili bir geçmişi de var kalenin. Son dönemde gizli hazinesi ile ilgili kazılara başlanmıştı.
Pazar günü dönüş yolu bizi korkutuyor, özellikle tatil dönüşü Tekirdağ yolu. Bu nedenle çok geç olmadan pek de memnun olamadığımız motelde kahvaltımızı Mayıs’ın yakıcı güneşi altında, çimlerin üstünde, kuşların cıvıltısını dinleyerek yapıyoruz.
GÖKÇETEPE
Bu civarları araştırırken Gökçetepe’den bahsedildiğini duymuştuk. Bu tarafta görülmeyen bir yer kalmasın diyerek hemen İbrice Limanının solundaki toprak yoldan ilerlemeye başladık. Yol boyunca sık bir çam ormanı denize kadar iniyor, ve genelde yol yüksekten küçük küçük koyları seyrederek ilerlemenizi sağlıyor. Özellikle yağmurlu bir havada bu yol zorlu olabilir, ama arabalarla da olsa biraz ilerleyebildik. Gökçetepe bir orman kamp alanı, tesisi ağaçlardan yapılmış, sempatik, , elden geçiriliyor, etrafı çimle kaplanmış. Sahil de, çamlar da gerçekten güzel, ama yazın kalabalıkta o kadar da sevimli gelmeyebilir diye düşünüyorum. Her zaman olduğu gibi bu kıyıları da denizden görmeyi düşlüyorum.
Telefondaki harita uygulamalarımızda yerimizi belirlemek için devam edip Mecidiye’ye çıkıyoruz tekrar. Taze köy yumurtalarımızı alıp, yola çıkmadan bir şeyler yiyebilmek için, çeşitli bloglarda ve Mehmet Yaşin’in Lezzet Durakları’nda gördüğüm Keşan Çanakkale Yolu üzerindeki Kavaklık Restoranı seçiyoruz. Kavakların altında Saroz’un en dibinde, ayağınız altından akan sular, yol üstü için iyi bir dinlenme alternatifi ama oğlak- kuzu çevirme ve satır köftesi methedilen restorana, mutlaka uğrayın diyebileceğim bir durum yok ama ortam güzel.
Maviyi, yeşili ve güzellikleri geride bırakıp dönüyoruz, hayallerimizde Gökçeada…
Comments:
Çok faydalı bir yazı olmuş elinize sağlık….
çok teşekkürler
BEN GONDEREYIM OTLAR BURDA COOOK VAR
I might be beantig a dead horse, but thank you for posting this!
dear lacey,
the horse is awakening, hopefully
A praicootvve insight! Just what we need!
Nağme cim ellerine sağlık.
teşekkür ederim çilerciğim
yemeklerı yaglı bı pletes hocası ve işletmesı bırlıkte yapıyorlar boyle sacmabır yer hayatımda gormedım temızlıgı kalanlara yaptırıyorlar eger yapmazsan yemek yok herkezın 3-4 saat yurumekten agakları su toplamıs temızlık kesınlıkle yok hıjyen yok bır tane sertıfıkalı ınsan yok telefon cekmıyor odalarda buz dolabı yok bı fon makınası bıle calıstıramıyorsunuz
sıtede okuduklarınızın 100- 99 yalan dolan
ınternet reklamından baska hıc bır sey yok kesınlıkle soylenenler vaat edılenler hepsı yalan zaten sozlesmelerını ıyce okuyunca anlarsınız saglık bakanlıgılı onayıda yok şirket dıye ruhsatları var …. doktoru hemsıresı temızlıkcısı hocaları dıyetısyenı hıc bırseyı yok.tek dogru soyledıklerı özgur hoca ıle yuruyus …. öburlerıne sakın ınanmayın paranızı bastan alıyorlar ve vermıyorlar
Merhaba,
yaşadığınız deneyim için çok üzüldüm. Biz Darıdere de kendi olanaklarımızla çadırda konakladık.
Yorumunuzu siteye ekliyorum ki söz konusu tesiste konaklama olanaklarını kullanıp sizin gibi zor durumda kalınmasın. İyiyi ve kötüyü bilgi olarak paylaşacağız ki bu tip yerler de iş sahibi olmanın, müşterinin önemini anlasınlar
iyi günler dilerim
Merhaba,
Biraz evvel pişirmem tamamlandı.Çok pratik ve lezzetli bir yemek.
Tarif kolaylığı için de ayrıca teşekkür etmek isterim.
Sevgiler
Ahenk Akyüz
Afiyet olsun
sevgiler
Merhaba ben frig evinden gürcan beyin eşi.yorumlar ve fotoğraflar için teşekkürler.
Tekrar bekleriz frig evine.
http://www.frigevi.com
Gecen sene Mart ayinda Bodrum a gitmistik ve orada yengem cok lezzetli kuzu etli yapmisti. Nohut da eklemisti. Cok guzel olmustu. Tarifini yazmamistim. Nagme cim, senin tarifle yapacagim, cok tesekkurler. Bakalim Istanbul da bulacak miyiz?
İstanbul’da bir ot pazarı olsa ne hoş olur. GErçekten çok lezzetliler
Aklıma hemen gelenler;
organik pazarlar ?
ya da Kanyonda Cuma günü kurulan Datça Murat Bey Çiftliği pazarı ; arkadaşlarım oradan ısırgan bulmuşlardı
bir de Okmeydanında bir Kastamonu pazarı var diyorlar ama ben henüz oralara ulaşamadım
Ben bulursam size de alayım / getireyim
sevgiler
ELİNE SAĞLIK
Çok beğendim bütün ayrıntıları vermişsin tesekkurler
muhteşem bir tarif
sabah oğlum efe ve arkadaşına yaptım, akşamüstü de kendime keyif için:)
diğer tarifleri denemek için sabırsızlanıyorum.
sevgiler
Bunlar çok nefis görünüyor. Bakalim bizim evdekiler tarifi kimden aldığımı tahmin edebilecekler mi
bakalım
bu da guzellllll elinize saglik