Sarıkamış kristal karlar ülkesi, Kars Doğu’nun yalnız ve zarif kenti
[puregallery]
Kayak dediğinizde Türkiye’de sayılabilecek belli başlı yerler arasında Uludağ ve Kartalkaya hemen ilk sıralardadır. Sonra ikinci aşamada akıllara Erzurum- Palandöken, Erciyes ve Sarıkamış gelir.
Palandöken ve Sarıkamış hariç diğer üçünü geçmiş senelerde deneyimlemiştim.
Bu sene arkadaşlarımız yarıyıl tatilinde Sarıkamış’a gidiyoruz deyince, bu fırsatı kaçırmak istemedik. İyi ki de öyle yapmışız. Gerçekten hem kar, hem kayak, hem de müthiş bir kültür gezisi oldu. Ama bilenler biliyormuş, Sarıkamış’ın müdavimleri var.
Öncelikle Kars havaalanına Sabiha Gökçen’den ve Atatürk Havalimanından uçmak mümkün. Yolculuk 2 saat civarında sürüyor. Ancak hergün uçak olmasına rağmen, günü biraz bölüyor. Saatleri biraz daha mantıklı hale getirmek için Sarıkamış Turizm Derneği çalışmalar yapıyor. İnişe yakın uçaktan karlı dağları görüyorsunuz, sonsuz düzlükleri … karlar ülkesine hoş geldiniz.
SARIKAMIŞ KAYAK MERKEZİ
Kars’a uçağımız indikten sonra hemen otelimiz tarafından transferimiz sağlanıyor. Kocaman bir grup aracımıza binip sessizce bitmek tükenmek bilmeden uzanan karları izliyoruz. Yollar açık ama sağımız solumuz alabildiğine karlarla kaplı, ovanın her tarafı dağlarla çevrili, sessiz, sakin insan görünmeyen evler ve az ağaçlı köyler, kasabalar geçerek ilerliyoruz. Beyazlıkların arasında iki tilki bile görüyoruz. Düşünün öylesine sessiz, sakin ve doğal. Giderek üzerinde ormanların seçilebildiği dağlara yaklaşıyoruz. Anayola yakın birkaç otel görüyoruz. Kayak Merkezine doğru sapıyoruz. Evet otelimize geldik bile.
Kalacağımız Otel Dolina, İzmirli, Çeşme’de butik otelleri olan bir ailenin oteli. Lüks olmamakla birlikte, gereksinimler gayet güzel düşünülmüş, müşterisinin mutluluğunu önemseyen bir otel. Güleryüzlü servisi ve İzmir’in boyozunu bile sabah kahvaltımızda, kendi yaptıkları ekmeklerin yanında sunan, güzel yemekleri ile de bizi oldukça mutlu ediyor. Hele de burada uzun yıllardır var olan ama herkes üzerinde tatsız anılar bırakan bir otelin Sarıkamış’tan insanları kaçırdığını duyunca bir atışta bu tatlı yuvayı bulmamıza seviniyoruz.
Otele ancak öğleden sonra ulaşabildiğimiz için kimsenin gözü ilk günden pistleri zorlamayı yemiyor. Kayak odasında sevgili koordinatör Güven’in ikramı kızaklar çocukları mutlu etmeye yetiyor. Kayak hocaları da ayarlanınca herkes heyecanla ertesi günü beklemeye koyuluyor.
Sarıkamış Kayak Merkezi 2634 metrelik Bayraktepe’de ve etrafı doğal olarak çığ tehlikesini engelleyen sarıçam ormanları ile çevrili. Siz sarıçam deyince ne hayal ediyorsunuz bilemiyorum ama, ince uzun bu çamların gövdeleri sarıya yakın bir renkte, haliyle gün batımında muhteşem bir görünüm veriyorlar. Alplerdeki kara benzeyen bir kar karşılıyor sizi, iri taneli kristal kar… gerçekten de kar burada yerlere saçılmış elmas gibi.
Çeşitli zorluk derecelerinde dokuz pist var. Snowboardcular için de bir özel pist. Kısaca her tada göre pist bulunuyor. Telesiyejler Çamkar Otele çok yakın. Dolinanın yakınından bir telesiyej var ama 8. Sınıf öğrencisi sevgili Mertcan’ın kızağı ile telesiyeje ulaşmak başka bir keyif.
Yarıyıl tatilinde olmanın kalabalıklığını burada hiç hissetmedik, gayet sakin ve huzurlu. Kafeler yerel mimariye uygun tasarlanmış, öyle birbini süzüp rahatsız eden bir kalabalık yok. Aşırı kalabalık olmadığı için de canlılar etrafta. Telesiyejle çıkarken o kadar çok iki ayaklı, dört ayaklı hayvan izine rastlıyorsunuz ki, bir yandan kuşların tatlı ötüşleri, doğaya bir kez daha şükrediyorsunuz, yaşama, yaşamın güzelliğine.
Bayraktepe’ye çıktığınızda Sarıkamış kasabasını izleyerek kayıyorsunuz. Kaymıyorsanız da çıkın bu güzel görüntüyü izleyin, Kristal Cafe’de ister sobanın, ister şöminenin başında sıcak şarabınızı, sahlepinizi yudumlayın. İsterseniz cağ kebabından tadın.
Aslında ben buraları baharda da görmek istiyorum. Söylediklerine göre bu dağlarda siyah obsidiyen taşları bolca bulunuyormuş. Otelde doğal haliyle saksıların altında çakıltaşı niyetine görünce şaşakaldık. Obsidiyenden takılar ve tesbihler yapılmış. Böyle durumlarda hep söylüyorum yerel sanatların gelişmesi ve hatta kimi zaman otantikliğini koruması için biraz tasarım dokunuşu lazım…
Konumuza dönelim, Karslı işadamlarının kurduğu Serhat Vakfı yürüyüş rotaları oluşturmuş, kaleler mi istersiniz, çiçek böcek fotoğrafçılığı mı, kuş gözlemi mi, yoksa eski çağlardan kalma duvar resimleri mi, Kars Anadolu’ya önemli bir geçiş yolunun üzerinde hem fauna, hem flora hem de kültürler arası geçiş yeri olarak olağanüstü zenginliklere sahip.
Çevre gezilerimize başlamadan üç gün boyunca kar ve kayağın keyfini doyasıya çıkardık, gerçekten temiz ve doğal bir ortamda.
Dolina Otel’in Sarıkamış gecelerini anlatmadan geçemeyeceğim. Beni bilen bilir, dans deyince ben duramam, Kafkas deyince ise nefes alamam. Kafkas Dağlarının eteklerinde tüm gün kayan bizler, gece de yörenin geleneksel yemekleri (kaz tandır, kaz çorbası, pilavı), yerel sanatçıları ve Kafkas dansları ile içimizi ısıttık. Çobanlar Reksi, Naz eyleme, Şalako, beni eski günlere götürdü. Otelin sahibi Recep Bey’e bir kere daha kocaman bir teşekkür.
Sarıkamış’la ilgili olarak, bu dağlarda binlerce insanımızın yaşadığı trajediyi anmadan geçmek imkansız. Bu bölgede hayatını kaybeden askerlerimiz anısına yapılan şehitlikler sembolik, aslında Allahüekber Dağları’nı tamamı şehitlik. Bunları düşünmek, bölgeyi bir başka gözle görmenizi sağlıyor.
KARS’I KEŞFETMEK
Kars’ı anlatılanlardan dolayı hep merak ettim. Uzaktan gördüğüm dağ yamaçlarına dikilen TOKİ’ler dışında eski mimarisini ana caddelerinde korumuş olduğunu görerek sevindim. Bir öğleden sonra için Kars’ı gezmeyi hedeflemiştik. Doğuda günün erken bittiğini hesaba katarak, sizlere tam bir gün ayırmanızı önereceğim.
Birçok kentimizde olmayan planlı bir şehir merkezi ile karşılaşıyorsunuz. Sonradan eklenen bölümler geleneğe uyarak ızgara plandan sapmış olsa da şehri karakterize eden özelliklerden biri bu. 93 harbinden sonra Rus işgali altında kaldığında hem Sarıkamış, hem de Kars’ın altyapısı Ruslar tarafından oluşturulmuş. O dönem yerleşen Ruslar rokoko, barok stili evlerle şehri kendi kültürlerinden binalarla donatmışlar. Ani’de Kars’ta da taş işçiliği hemen göze çarpıyor. Volkanik bölgedeki tüflerden oluşmuş yumuşak kayaların kolayca şekil alması, bu sanat eserlerinin doğmasında başlıca neden. Bu eski binaların duvarları neredeyse yarım metreye yakın kalınlıkta. Dışarıdaki soğuğu daha az, ışığı daha çok iletmek için de hem gezdiğimiz eski kiliselerde, hem de evlerde camlar içeriye doğru genişleyen bir perspektifte çalışılmış.
Kars’ı yakından tanımak için öncelikle müzeye ulaşıyoruz. Küçük bir müze olmakla birlikte hem arkeolojik hem de etnografik bir çok objeye ev sahipliği yapıyor. Derli toplu, temiz güzel bu müzede farklı dönemlere ait
- Dinozor kemikleri
- Çakmaktaşları, yontma taş devri aletleri,
- Farklı çağlara ait toprak kap kaçak, silahlar
- Giyim kuşam,
- Kars halıları, kirmenler, yün tarakları, dokuma tezgahları
- Takılar, gümüş ve geometrik desenli Kafkas kemerleri, tepelikler
- Kilise kapılarını görüyoruz.
Keşke baharda gelebilsek ve sayısız duvar resimlerini görebilsek. Gerçekten bu bölge insanlık tarihinin önemli geçitlerinden olmuş tarih boyunca, yontma taş devri, tunç çağına kadar gidiyor, Hurriler, Urartular, Kimmerler, İskitler, Bagratlılar, Roma, Bizans, Selçuklu, Akkoyunlular, Karakoyunlular, Gürcüler, Ermeniler, Rus ve Türk izleri yaşıyor.
Müzenin bahçesinde Kazım Karabekir’e ait bir vagon var. Bu vagonu 1921 de Kars Anlaşması için gelen Rus Generalleri hediye etmişler. Vagon 13 metre ve salon, dinlenme odası, banyo, yemek odası gibi detayları içerecek şekilde büyük. Ayrı bir ısıtma sistemi bile var. Kars’ın ve Doğunun kurtarıcı olan Kazım Karabekir’in resimleri ve kendine gönderilen teşekkür mektupları duvarlarda asılı. Genelde toplu fotoğraflarda iri yarı ve sert görmeye alıştığımız Paşa’nın aslında sivil giyimi ile İsmet Paşa benzediğini şaşkınlıkla fark ediyorum. Ailesi ve eşinin fotoğraflarını görüyor, bu dönemden daha medeni ile tablo ile karşılaştığımıza maalesef şaşırıyorum. Yardımsever Müze görevlilerinin gezdirdiği bu güzel müzemizi mutlaka ziyaret edin. Ücretsiz. İçinde çocuklar için aktiviteler düzenlenen bir bölümde var. Kars’lı çocuklar şanslılar.
Kars Kalesi, doğal olarak şehrin hakim tepelerinden birinde kurulmuş. 12. Yüzyılda Saltuklular tarafından yapıldığı söylenen Kale yıllar içinde pek çok kez el değiştirmiş. Şehri izlemek için ideal. Müzeyi gezerken öğreniyoruz ki aslında Kars bir kaleler şehri. Kağızman’da Keçivan, Artakers ve Köroğlu Kaleleri, Sarıkamış’ta Zivin, Micingırt, Köroğlu ve Kızlar, Akyaka’da ise Tignis Kaleleri halen kısmen ayakta.
Kale’nin hemen altından Kars Çayı geçiyor. Hemen kıyısında Havariler Kilise’si bulunuyor. Yapı, Doğu Anadolu bölgesi için tipik bir kilise görünümünde. Daha sonra Kümbet Camii olarak düzenlenmiş. İçeride hem bir mimber hem de kiliselere mihrabı barındrımaya devam ediyor. Kar ve buz yığınlarının arasından akan güzel Kars Çayı’nın üzerinde üç kemerli bir Taş Köprü var. Hemen kıyıcığında terkedilmiş eski Mazlumağa Hamamı ve bugün Toplum Evi olarak hizmet veren Namık Kemal’in çocukluğunun geçtiği anlatılan ev,öylece zamana direnerek duruyor. Çay’ın kıyısındaki terkedilmişlik, ana caddelerde yerini yavaş yavaş restore edilen binalara bırakıyor. Köprünün hemen karşısında bir Muradiye Hamamı var. Aslında bu hamamlar da restorasyonla ilgi çekici alanlar olarak yeniden düzenlenebilir. Umarım sıra onlara da gelir.
Restore edilmiş binalardan biri de Hotel Cheltikov. Barok stilde süslenmiş dış cephesi hemen ilgi odağı oluyor. Bir kahve içip oteli gezebiliyorsunuz. Güzel bir mahzen hazırlamışlar, soba başında keyif yapıp, kestane kebap,közde patates için kadar davetkar misafirlerini bekliyor. İç dekorasyonu beklentimin ötesinde klasik.
Benzer şekilde; Fethiye Camisi (Aleksandr Nevski – Rus Askeri Kilisesi) , Kar’s otel, Güvensoy evi, Kent Konseyi Binası her biri fotoğraflık eserler. İyi planlanmış bir Kent Turu için www.sarikamistreakking.com sitesinden destek almanızı öneririm ve bir gününüzü ayırmanızı.
KARS KAŞARI ve GRAVYERİ
Merkez Çarşıya girdinizde, her tarafınızda peynirciler göreceksiniz. Meşhur Kars Kaşarını ve gravyerini mutlaka deneyin. Peynircilikle ilgili de anlatılagelen bir hikaye var; hayvancılığın yaygın olduğu bölgede Rusların ekonomik kalkınma amacıyla, İsviçre’den peynirciliği öğretmeleri için aileler getirdiğini anlatılıyor. Bu aileler uzun yıllar burada yaşayıp gravyer ve kaşar yapmışlar ve tekniği öğretmişler. Peynircilik süt üretimini ve tüketimini seven ve hatta bu nedenlerle dini çatışma yaşayarak, Rusya’dan sürülen Malakanlarla da ilgili. 93 harbinden sonra Kars bölgesine yerleştirilen Malakanların köylerine yaylalık olarak tahsis edilmiş ve Zavot adı verilen ilk peynir imalathanesinin de bölgenin Alp dağlarına olan benzerliği nedeniyle kurulduğu, hatta bu dönemde İsviçreli ailelerin desteği ile üretim yaptığı anlatılıyor. Asıl adı Zavot olan, bugün Boğatepe adını taşıyan köye Gürcistan Tiflis’in Borçalı bölgesinde yaşayan Karapapak Türkleri de gelmişler. Karapapaklar, Borçalı bölgesinde de yaklaşık 40 yıldır İsviçrelilerden aldıkları mandıralarda ve kendi yaptıkları yerlerde gravyer peyniri üretmişler. 1880- 1920 arasında Ruslar, Malakanlar ve Rumlar bu köyde yaşamış. Bugün köyde, bir peynir müzesi bulunuyor.
Boğatepe Çevre ve Yaşam Derneği ile Tarih Vakfı’nın ortaklaşa yürütmekte oldukları ‘Kars Peynirciliğinin Tarihinin Araştırılması ve Yazımı Aracılığıyla Bölgenin Eko-Kültür Turizminin Desteklenmesi’ başlıklı bir projenin başlatıldığını öğreniyoruz. Büyük Zavotları ziyaret edip, kaşar tadıyoruz. Onlar da boş durmamış, ürünlerini geliştirmişler. Geleneksel gravyer ve eski kaşarın yanısıra, tulum peyniri, bir çeşit dil peyniri olan mıhlama peyniri, kaymak, tereyağ ve yoğurt ve özel olarak üretilen ısırganlı kekikli, biberli ve sarmısaklı eski kaşar, biraz daha özel yıllandırılmış mahzen kaşarı bizleri lezzetten lezzete sürüklüyor. Türkiye’nin her yerine sipariş mümkün. Kendilerine linkten ulaşabilirsiniz. Yörenin balının da çok tanınmış ve talep gören bir bal olduğunu da eklemek lazım.
ÇILDIR GÖLÜ ve III. ALTIN AT FESTİVALİ
Son günümüzde manzaraları ile anlatılagelen Çıldır Gölü’nü ve Ani’yi görmek üzere Erse Turizmin desteğini alıyoruz. Çıldır Sarıkamış arası 122 km, kullandığınız araca bağlı olarak yol 2 saat sürebiliyor. Bizler son günümüzü bu güzel yerlere ayırırken, 3 Şubat 2015’te Çıldır 3. At Festivali’ne denk gelebileceğimizi hesaplamamıştık bile. Ama bu güzel tesadüfü değerlendirmek için öncelikle rotamızı Çıldır gölüne çevirdik. Anadolu’nun sayılı büyük göllerinden biri olan Çıldır, 4 ay boyunca neredeyse yarım metre buz tutuyor,üzerinde atların çektiği kızaklarla adeta bir kış masalı yaşıyorsunuz. Hemen yakınlarda Ermenistan ve Gürcistan toprakları başlıyor. Üzerinde bir de adası var: Akçakale Adası. Adanın sit alanı ve sulak alan olduğunu öğreniyoruz. Demek ki baharda da görmek lazım.
Sarıkamış’ta rastladığımız arkadaşım Banu’nun önerilerini dinleyerek bu güzel gölün sarı sazanlarından yiyebilmek için Atalay’ın yerine bir gün önceden rezervasyon yaptırıyoruz. Festival nedeniyle bir kalabalığı ağırlayacak olan Çıldır, bu defa ziyaretçilerine sadece sessiz sakin bir manzara sunmayacak.
Büyük bir heyecan içerisinde, bembeyaz toprakları izleyerek 2 saat süren yolculuk sonunda Çıldır Gölü kenarındaki Turizm Uygulama Oteli’nün önündeki Festival alanına geliyoruz. Prokol için düzenlenen bir alanda çevre il ve ilçelerden gelen bir kalabalık var. Heyecanla bekleyemeden, yolun kıyısından aşağılara iniyoruz. Donmuş gölün üzerinde geleneksel kıyafetleri içerisinde sürücüler, atlar, kızaklar inanılmaz güzel görüntüler sunuyor. Festivali fotoğraflamak için birçok gazeteci göl kenarında sıralanmış. Çıldır, 1992 yılında il olan Ardahan’a bağlı. Festivalin ev sahipliğini de Ardahan Valiliği ve Geleneksel Spor Dalları Federasyonu’nun yaptığını öğreniyoruz.
Zar zor internetten, programda rahvan at yarışı, atlı kızak yarışı, atlı ok yarışı ve güreşler olduğunu öğreniyoruz. Ama saatleri anlamak imkansız .Bizler, bunlar arasında en gelenekseli olan buzkaşi- gökbörü oyununa denk geliyoruz. Oyunda Kars Selim Doğanpınar Cirit Kulübü ile Van’ın Erciş ilçesi Ulupamir Mahallesinden gelen Kırgızlar içi samanla doldurulmuş bir oğlağı kapmak için at üzerinde hünerlerini gösteriyorlar. Türklerin Orta Asya’dan getirdikleri bu oyun, geniş bir coğrafyada oynanıyor. Ulupamir’e yerleşen Kırgızlar, Afganistan Savaşı sırasında ülkemize sığınmışlar. Wilco’nun Karavanında izlemiştim, geleneksel yapılarını da mümkün olduğunca koruyan misafirperver bir topluluk.
Bir saate yakın başka bir dünyaya ışınlanmış gibi, buzlar üzerinde parlayan güneşin altında öylece atları, kızakları izledik. Öyle ya, bu görüntülere her zaman tanık olmak mümkün değil. Yavaş yavaş sızlanan midelerimizi dinleyerek, 2-3 km ötedeki Atalay’ın yerine doğru yola koyulduk. İlin ve yörenin tanıtımı için bu kadar mükemmel bir fırsatın çok daha iyi planlanması gerektiğini düşünüyorum ve bu nedenle bütün tur şirketlerine, turizmcilere önerim, onlar sizlere yeterli tanıtım malzemesi ile ulaşamasa da siz takip edin, çünkü her yıl yarıyıl tatiline denk getirilmesi hedefleniyormuş. Ne Sarıkamış’ta, ne de Kars’ta hiç afiş göremedik. Zar zor Çıldır Belediyesinin sayfasından neler olup bittiğini anlayabildik. Programlara eklenmeye değer bir aktivite.
Ve Atalay’ın yeri bembeyaz dünyada bir cennet. Çocuklarla sayısı 20 kişiyi bulan ekibimiz, hakikaten rezervasyon yapmasa o gün bu güzel balığı kaçıracakmış. Balıklarımız hazırlanırken, biz de göl üzerinde yürüyüp, sazanları tuttukları delikleri inceleyip, donmuş buz tabakasına şaşakaldık. Atları festival yerine gitmiş kızaklarda keyif çattık. Yeterince üşüdükten sonra, buzlar ülkesinde bir vaha olan Atalay’ın yerinde masamıza kurulduk., Nefis salata, küflü tel peynir ve turşular sonrasında gelen balığın başlangıçta görüntüsünü birşeye benzetemesek de, tadı inanılımaz güzeldi. Rakı eşliğinde nefis bir öğle yemeği, sonrasında çay ve sıcacık sobamızı geride bırakmak zor olsa da, Ani’ye doğru güneşi batırmadan ilerlemek üzere Kars’a doğru dönüşe geçtik.
ANİ
Kars’a 40 km uzaklıkta, bir tarafında Arpaçay, diğer yanda Bostanlı Deresi’nin yardığı iki derin vadinin oluşturduğu üçgen bir yükselti üzerine yerleşmiş Ani. İpek Yolu’nun, Kafkas dağlarının eteklerinden Karadeniz’e ulaşan kollarından birinin üzerinde önemli bir ticari ve dini merkez olmuş. İki tarafı akarsularla kaplı şehrin üzerinde bulunduğu üçgenin diğer tarafı üzerinde swastika ve arslan kabartmaları bulunan iki sıra surla çevrili. Swastika zerdüşt inancındaki , toprak, ateş, hava ve su dengesini simgeliyormuş. Özellikle iki vadi savunma için büyük avantaj oluşturmuş. Arpaçay’ın hemen sonrası Ermenistan toprakları uzanıyor.
Ağrı Dağı başta olmak üzere çevredeki volkanik dağlar nedeniyle oluşan yumuşak tüf kayalar nedeniyle, vadi yüzeyerine oyulan mağaralar uzun yıllar yaşama ev sahipliği yapmış. Bugün Ani’yi gezerken dini yapılar dışında pek birşey göremiyorsunuz. Ama gördükleriniz, taş işçiliğinin görkemini anlamanız için yetiyor. Kızıldan koyu griye çalan renkleri ile birbirinden güzel renklerde taşlar kullanılmış. Bunu özellikle büyük kilise ve camide görebiliyorsunuz.
Birkaç Şapel, Doğu’nun Ayasofyası olarak anılan bir büyük kilise ve Alpaslan’ın Anadolu’yu fethi sonrasında Anadolu’ya yaptırdığı ilk cami dışında herşey yıkık dökük. Pek kapsamlı bir kazı çalışması da yapılmamış, sadece 1950lere kadar ayakta olan kiliselerden biri, düşen yıldırımla yıkılmış olduğu için geri kalan 3-4 yapıda bir önlem olarak paratonerler dikkat çekiyor.
20’den fazla medeniyete ev sahipliği yapmış. Ani adeta bir mabetler şehti, oldukça büyük bir yerleşim olsa da Ümit Burnu’nun keşfi sonrası durgunlaşan İpek Yolu ticareti, bu görkemli kenti güzel günlerinden geriye götürmüş. Bu güzel kent, iyi bir restorasyonu ve ilgiyi hakkediyor. Anlatacak çok hikayesi var. Ama belki de sınıra bu kadar yakın olması yapılabilecekleri engelliyor.
Kars ve Sarıkamış, bir kayak tatilinin ötesinde kültürü ve doğası ile bambaşka bir büyüyü sunuyor. Daha gezecek o kadar çok yer var ki. Digor, Kağızman, Boğatepe. Bu güzel dağları ve yaylaları ile baharda da ziyaret edilmesi gereken yerlerden biri. Kardelenlerden başlayarak, doğal laleleri, orkideleri görmek, Kağızman’da meyvaların tadına bakmak istedim. Elbet yolumuz düşer yine.
Dolina Otel: 0 474 413 66 66
Atalay’ın Yeri: 0 478 311 27 19, 90 535 211 03 48
Erse Turizm: 0 474 413 67 23, 0 532 201 0658
Kayak Hocası için Güven: 0 543 472 89 03
Snowboard için Bahadır Hoca: 0 535 938 52 10
Büyük Zavotlar Peynircilik: 0 474 223 36 36, 0 474 223 31 38
.
.
Comments:
Çok faydalı bir yazı olmuş elinize sağlık….
çok teşekkürler
BEN GONDEREYIM OTLAR BURDA COOOK VAR
neden olmasın
I might be beantig a dead horse, but thank you for posting this!
dear lacey,
the horse is awakening, hopefully
A praicootvve insight! Just what we need!
Nağme cim ellerine sağlık.
teşekkür ederim çilerciğim
yemeklerı yaglı bı pletes hocası ve işletmesı bırlıkte yapıyorlar boyle sacmabır yer hayatımda gormedım temızlıgı kalanlara yaptırıyorlar eger yapmazsan yemek yok herkezın 3-4 saat yurumekten agakları su toplamıs temızlık kesınlıkle yok hıjyen yok bır tane sertıfıkalı ınsan yok telefon cekmıyor odalarda buz dolabı yok bı fon makınası bıle calıstıramıyorsunuz
sıtede okuduklarınızın 100- 99 yalan dolan
ınternet reklamından baska hıc bır sey yok kesınlıkle soylenenler vaat edılenler hepsı yalan zaten sozlesmelerını ıyce okuyunca anlarsınız saglık bakanlıgılı onayıda yok şirket dıye ruhsatları var …. doktoru hemsıresı temızlıkcısı hocaları dıyetısyenı hıc bırseyı yok.tek dogru soyledıklerı özgur hoca ıle yuruyus …. öburlerıne sakın ınanmayın paranızı bastan alıyorlar ve vermıyorlar
Merhaba,
yaşadığınız deneyim için çok üzüldüm. Biz Darıdere de kendi olanaklarımızla çadırda konakladık.
Yorumunuzu siteye ekliyorum ki söz konusu tesiste konaklama olanaklarını kullanıp sizin gibi zor durumda kalınmasın. İyiyi ve kötüyü bilgi olarak paylaşacağız ki bu tip yerler de iş sahibi olmanın, müşterinin önemini anlasınlar
iyi günler dilerim
Merhaba,
Biraz evvel pişirmem tamamlandı.Çok pratik ve lezzetli bir yemek.
Tarif kolaylığı için de ayrıca teşekkür etmek isterim.
Sevgiler
Ahenk Akyüz
Afiyet olsun
sevgiler
Merhaba ben frig evinden gürcan beyin eşi.yorumlar ve fotoğraflar için teşekkürler.
Tekrar bekleriz frig evine.
http://www.frigevi.com
Gecen sene Mart ayinda Bodrum a gitmistik ve orada yengem cok lezzetli kuzu etli yapmisti. Nohut da eklemisti. Cok guzel olmustu. Tarifini yazmamistim. Nagme cim, senin tarifle yapacagim, cok tesekkurler. Bakalim Istanbul da bulacak miyiz?
İstanbul’da bir ot pazarı olsa ne hoş olur. GErçekten çok lezzetliler
Aklıma hemen gelenler;
organik pazarlar ?
ya da Kanyonda Cuma günü kurulan Datça Murat Bey Çiftliği pazarı ; arkadaşlarım oradan ısırgan bulmuşlardı
bir de Okmeydanında bir Kastamonu pazarı var diyorlar ama ben henüz oralara ulaşamadım
Ben bulursam size de alayım / getireyim
sevgiler
ELİNE SAĞLIK
Çok beğendim bütün ayrıntıları vermişsin tesekkurler
muhteşem bir tarif
sabah oğlum efe ve arkadaşına yaptım, akşamüstü de kendime keyif için:)
diğer tarifleri denemek için sabırsızlanıyorum.
sevgiler
Bunlar çok nefis görünüyor. Bakalim bizim evdekiler tarifi kimden aldığımı tahmin edebilecekler mi
bakalım
bu da guzellllll elinize saglik