İncir zamanı geçmeden
İncir ağacının altında oturduğunuzda, baygın baygın kokusunu koklamak ayrı bir keyiftir.
Şair Hipponaks’a göre “asmanın kardeşi incirdir”. İncirin anayurdu olarak Ön Asya, Suriye, ve Filistin gösterilir. Asma ağacı ile incir arasında bağlantı kuran Eski Ahit’te de incir sıklıkla geçer. Adem ve Havva, incir yaprağı ile resmedilirler.
Anadolu’da incir değerlidir. Herodot’a göre Lidya Kralı Kroisos’u Pers seferinden vazgeçirmek isteyenler, Perslerin şarap yerine su içtiklerini, yiyecek incirleri bile olmadığını söylemişler.
Daha sonra incir Ege adalarında ve Yunan anakarasında yerini almış. Bir arap için hurma ne ise, kuru incirle de bir öğün geçiştirilebilirmiş Antik dönemde. Attika incirleri ile meşhur olmuş. Attika yöresinde kendisine konukseverlik gösteren Phytalos’a Tanrıça Demeter hemen oracıkta yarattığı bir incir ağacı hediye etmiş.
Yoluna devam eden incir, katıksız bir Akdeniz ülkesi olan İtalya’da da sevilen bir tat olmuş. Antik çağdan beri en has incir olarak bilinen Symrna incirinin caricae ya da cauneae adları ile şimdiki gibi ortadan bastırılarak yassıltılıp basılarak İtalya’ya gönderiliyormuş. Şimdi de inciri aynı şekilde yassıltıp, kekik suyuna bandırarak kurutuyorlar, böceklenmesin diye.
İncirin pek çok çeşidi var. Mor ( neri) ve yeşil (bianchi) renklerinin ötesinde. Genelde kurutulan yeşil incirdir. Mor olan ise taze ve olgun olarak tüketilir. Bu bilgilerin çoğunu çok sevdiğim bir kitap olan Victor Hehn ‘in “Zeytin, Üzüm ve İncir” kitabından okudum.
İncir ağacı tüm Ege ve Akdeniz’de duvarların dibinden fışkırır, erkeği, dişisi olan bir ağaçtır. Dalları kaygan ve kırılgan olduğu için incir ağacına tırmanılmaz ve düşülür. Bu çocukluğumda sıklıkla duyduğum bir sözdür. Ama iyice kurutulursa meşe kadar sert olur.
İnciri sevenler ve Ege Bölgesinde bulunan bilirler ki, en güzel incir, Ağustos’un ikinci yarısından sonra çıkan, minik, narin, içi pembe ve neredeyse kabuğu ile tüketilebilecek Bardacık inciridir. O kadar narindir ki bu nedenle genelde toplandığı yerde tüketilir. Mor incirin güzeli ise İstanbul’un üzeri hafifçe çatlayan ince kabuklu Kavak İnciridir.
Etrafında örülü bunca güzel hikayeye rağmen incir benim için olmazsa olmaz bir tat değildi, ta ki Hacı Abdullah’ın yaş incir tatlısını tadana kadar. En güzeli bir öğlen Beyoğlu’nda bu harika tadı yerinde bir yiyin, sonra vazgeçemezseniz de bu güzel tatlıyı evde yapın. Davetleriniz sonrasında oldukça hafif ve pek rastlanmayan bir tatlı olarak oldukça beğenilecektir.
TAZE INCIR TATLISI
MALZEMELER
- Taze siyah olgun incir – 4 adet,
- Süt – 3 su bardağı
- Un – 3 çorba kaşığı
- Rendelenmiş limon kabuğu – 1 çay kaşığı
- Yumurta sarısı – 1 adet
- Toz şeker – 1 su bardağı
- krem şanti – 1 paket
- 1 çay kaşığı – Vanilya
- fındık ya da fıstık – üzerini süslemek için
YAPILIŞI
- 1 paket krem şantiyi, 1 bardak sütle mikser yardımı ile karıştırın,
- Katılaşıp, krema kıvamını aldığında buz dolabına kaldırın ve soğutun
- Un ve 2 bardak sütü bir tencerede karıştırın
- Hafif ateşe alın
- İçine yumurta sarısı ve limon kabuğu rendesini ekleyin
- En son toz şeker ve vanilyayı ekleyip, muhallebi kıvamına gelinceye kadar karıştırın
- Ocaktan alıp, buzlu su dolu bir tencereye oturtarak soğutun, yüzeyinin kabuk bağlamamasını sağlayın
- Krem şantiyi soğumuş muhallebiye ekleyin ve bir spatula yardımı ile hafifçe karıştırın
- İncirlerin kabuklarını soyun ve servis yapacağınız, kup ya da bardakların altına elinizle dörde bölerek yerleştirin
- Hazırladığınız muhallebiyi incirlerin üzerine dökün.
- Üzerini kıyılmış fındıkla süsleyin