Frig Vadisi Yolunda-1, Haydi Sabuncupınar’a
[puregallery]
Gordion’u, Yazılıkaya’yı duymuşluğum vardı, birkaç belgeselden de, izlemişliğim. Yeni yeni markalaşmaya başlayan “Frig Vadisi”nin ismini son dönemde birkaç kez dergilerde de görmüştüm. Biraz araştırınca, Eskişehir, Kütahya ve Afyon Valiliklerinin ortak bir girişim ile Frig Vadisini tanıtmak için çalışmalara başlamış olduğunu internetten öğrendim. (www.frigvadisi.org) Yukarıda saydığım yerler, yol üzerinde, denk gelince tek tek gezilecek, girilebilecek tabelalar olabilirdi, ama Frig Vadisi denilince, başlı başına kendisine ait bir gezi planlanabilirdi. İyi bir girişim, iyi bir isim.
Hem de yürüyüş parkurları oluşturulduğuna göre… (www.frigyolu.com) bu fikir ev halkı tarafından da hemen benimsendi. Ama bir sorun vardı, nerede kalacaktık. Şehir merkezlerindeki büyük oteller peşinde değildik, sonuçta.
Hüseyin Sarı, Songül Sonal ve Naci Beytekin tarafından gönüllü olarak hazırlanan www.frigyolu.com sitesinden vadilerin içerisinde kalan, böyle iki adrese ulaşabildik: Sabuncuhisar Frigevi ve Midashan. Harika bir de kitapları var. Frig Vadisi bu üç ilin sınırlarına dağıldığı için planladığınız rotaya göre seçim yapabilirsiniz. Midashan, Çukurca’da ve Yazılıkaya’ya, Eskişehir’e (70 km) yakın, Frigevi ise Sabuncupınar’da, Kütahya’ya, Fındık ve Köhnüş Vadilerine (38 km) yakın. Her ikisinin de işletmecileri ile yaptığımız konuşma sıcak ve yakındı, ve bu girişimleri nedeniyle tebrik edilmeyi hak ediyordu, biz fiyatları biraz daha uygun olan Frigevi’nde kalmaya karar verdik, rotamızı da buna göre planladık, ama Friglerin kutsal kenti Yazılıkaya’dan da vazgeçmedik, planlarımıza dahil ettik.
kaynak: www.frigyolu.com
Frigevi’nin bulunduğu Sabuncupınar, Eskişehir- Kütahya Yolu üzerinde, bu nedenle İstanbul’dan önce Eskişehir, sonra Kütahya yolunu izlemek yetiyor, güzel haber şu ki; Frigevi’nin hemen önünde bir tren istasyonu olduğu için aynı yol tarifi, tren için de geçerli, Eskişehir – Kütahya, İzmir güzergahlarından geçen her tren buraya uğruyor. Biz yolu da biraz renklendirmek, lezzetlendirmek için İnegöl’e de uğramak istiyoruz.
Bu nedenle 1 Mayıs günü Sakarya sonrasında İznik Gölü’ne doğru ilerleyip, İznik’in daha önce bu kadar uzun olduğunu fark etmediğimiz surlarını takip ederek, şehrin arkalarından, sonra dağ yollarından tırmanıp, sisler arasında yolculuk ettikten sonra, öğlen saatinde kendimizi İnegöl’de buluyoruz. Sizin vaktiniz var ise, hem surları, tarihi mekanları ve çini çarşısı ile İznik için de rahatlıkla 3-4 saat ayrılabilir. Orada da Köfteci Yusuf’un merkez dükkanının olduğunu ve aynı zamanda çok da iyi bir de kasap olduğunu unutmamak gerek. Yol üzerindeki Yenişehir de evleri, Balibey Cami, Sinan Paşa Külliyesi ile gezilebilir, fotoğraflanabilir bir kasaba.
Mobilyacılığı ve köftesi ile meşhur İnegöl’e geldiğimizde, en iyi köfte için Besler’de karar kılıyoruz.Akıllı telefondaki uygulamalar sayesinde elimizle koymuş gibi de buluyoruz. Bir yandan gözlerimiz İnegöl’ü tarıyor. Evler, camiler, müzeler, asırlık çınarlar, mini Kapalı Çarşısı, Çınaraltı Çay Bahçesi ile aslında zaman ayrılsa ve planlansa bir yarım gün gezilebilir, tanınmaya değer bir eski kent.
Besler’i ayrıca da yazmak gerekecek. Köfteler biliyorsunuz, Balkan mutfağının önemli bir parçası. İnegöl Köftesinin mucidi Mustafa Efendi de Bulgaristan Pazarcık’tan geliyor ve 1893 tarihinde meşhur köftesini Bursa-Ankara karayolu üzerinde bulunan çarsı içindeki dükkanında sunmaya başlıyor, köfte de İnegöl’e böylelikle mal oluyor. Bugün 5. Kuşağa kadar gelen restoranda güleryüzlü, sıcak hanımlar da çalışıyor.
Köfte; yoğurt, piyaz ve ezme ile geliyor. Tatlar muhteşem. Yanında kızarmış ekmek üzerinde zeytinyağı ile sürülmüş kuru bir baharatla karşılaşıyoruz, “çibrika”, yöreye özgü bir ot. Lezzetli de. Tatlı tam bir spesiyal: tahinli, fındıklı, sütlü kadayıf. Sonunda da Uludağ ‘ın son ürünü narlı soda, şirin kavanozcuklarla serviste. Güler yüzlü çalışan , çok beğendiğimizi görünce Pazar günü çibrika alabilmek için tekrar uğramamızı öneriyor.
Hızlıca yola devam diyoruz. Çünkü her ne kadar yolu yaşamak istesek de önümüzde sayılı gün var, bu zamanı Frig Vadisi ve yürüyüşler için kullanmak istiyoruz.
İnegöl – Bozüyük arası baharla uyanışa geçmiş harika ormanlarla kaplı. Oylat Kaplıcaları yakınlar da olmalı. Dağlık Frigya, bir diğer adıyla şifalı Frigya, şimdiki termal oteller gibi o zaman da doğal şifalı kaynaklarla dolu, aynı bölge.
Kütahya ‘ya 30 km kala solunuzda Porsuk Barajı Gölü beliriyor, Sabuncupınar ve Frigevi tabelalarını gördüğünüzde sola dönüp, önce göl, sonra tepelere tırmanıp, sonra da güzel bir platoya çamlar ve kayalıklarla süslü bir yoldan 11 km içeriye giriyorsunuz, işte eski evleriyle derli toplu bir köy.
Köyün sonunda hemen tren istasyonunun karşısında Frigevi. Kapıda Suat Bey karşılıyor bizi. Sonra da telefonda konuştuğumuz Gürcan Bey geliyor. Gelen ve sonra da müdavimleri olan İngiliz grubu saymazsak, ilk misafirlerdeniz, biz de, onlar da heyecanlıyız.
Sabuncupınar Frigevi, Tren İstasyonu ve Odalar
Eskiden nahiye olan köyün Hükümet Konağı, restorasyonla güzel bir konaklama tesisine dönüştürülmüş. Girişi izleyen ana holün hemen karşısında yer minderleri ve sofraları ile süslenmiş sofa, yan sol kanatta idari kısım, sağ kanatta 4 oda, aşağıda restoran, dinlenme ve toplantı salonlar ile 3 oda, tahta tavanlar, duvar boyu ahşap dolaplar, her odada ahşap dolapların ardına gizlenmiş banyo tuvalet. Bol güleryüz ve sohbet, daha ne olsun ki. Odamıza şöyle bir yerleşince, bizimkiler biraz dinlenirken, ben dayanamıyorum çay ve taze kurabiyeler eşliğinde hemen çıkan haritalar üzerinden başlıyoruz sohbete, zaten köyün arkasında mağaralar, kayalara oyulmuş eski konutların başladığını hayretle görüyorum. Bisiklet kiralamak mümkün. Çok güzel projeleri var, önümüzdeki günler için parapant, doğa gezileri, rehberli turlar, geleneksel mutfak, bahçeli ayrı bir restoran, organik bir bahçe, köy ürünleri….Dinledikçe beni de heyecan kaplıyor.
Sabuncupınar Frigevi Sofa ve Odalar
Bizimkilerin dinlenme faslı bitince kendimizi Ev sahibimiz Gürcan Bey’in rehberliğinde, Fındık Vadisine atıyoruz. Frigevi’nden sadece 2,5 km ötede, çok güzel bir derenin içinden geçtiği, sağında solunda peribacaları benzeri oluşumlar ve eski yerleşimlerle dolu bir vadi burası, başlangıcında da Fındık Köyü. Baharın yeşili ve çiçekleri ile adeta masalsı bir hava var etrafımızda.
Adını sonradan muhtarın eşi Ayşe Hanım’dan öğrendiğimiz, “Dere Çayır” usul usul akıyor, öylesine berrak, öylesine sakin. Üzerine devrilmiş iki ağaçtan geçmek, bizler ve Tulgar için tam bir macera, Karşıya bir sopadan da destek alarak geçip, karşımızdaki tepeye tırmanıyoruz. Burası da Fındık Kalesi.
Fındık Köyü – Dere Çayır
Vadinin manzarası müthiş… Neye bakacağım konusunda şaşkınım, bir oda, bir ev duvarı, yerde bir menekşe, o da ne, sümbüller de orada işte, şuradaki kayaya oyulmuş antik merdivenler, aa aaa derede yukarıdan ne tatlı gözüküyor, köy işte o tarafta, bakın bakın karşıdaki kayalarda da mağaralar var, koyunların kuzuların sesi geliyor, aşağıdan geçiyor…. Şu herşeyi göreceğim aceleciliğimiz olmasa saatlerce otur, izle, dinle, bu güzellikleri solu…
Karşıda yamaçtaki sarnıç, Midas’ın kulakları eşek diye içine seslenilen, sonra da sır saklamayıp herkese yayan kuyu mu? Odaların kalıntılarını görüyoruz. Buralarda akşamları defineciler de dolaşıyormuş. Hatta yeni kazıldığı toprağın renginden belli bir yer de kırılmış ve ikiye ayrılmış gri renkli taş tabaklar görüyoruz. Toprağın altı hazinelerle dolu belli ki. Almaya değer bulmamışlar, belki de burada sıkça rastlanan bir buluntu.
Fındıkkale ve Fındık Köyü Manzaralar
Oralarda gezinirken uzaktan bir çoban el ediyor, selam veriyor, birazdan da yanımıza gelince sohbet başlıyor. Hüseyin Bey’in, saçı sakalı beyazca ama yüzünde kırışık neredeyse yok gibi. Yaşını bilemeyip soruyoruz. 46’lıyım diyor, inanamıyoruz. Hala koyun kuzu peşinde dolaşıyor, 2,5 aylıkken aldığı yanından ayrılmayan eşeğiyle. Kütahya’da din görevlisiymiş, bir dönem sonra yine doğduğu, çocukluğunu geçirdiği köye dönmüş, eşiyle. Hanelerde kalanlar bizim gibi edi ile büdü diyor, köyün gençlerinin uzaklarda olduğunu anlatıyor. Buralarda bulunan hazineleri anlatıyor, biz de merakla dinliyoruz, yol açmaya çalışırken hazine bulan ve yok olan graydercinin hikayesini….
Fındıkkale ve Fındık Köyü Manzaralar
Ağaçlardan birinin üzerinde bir ağaçkakan yuvası buluyoruz. Ne mükemmel açılmış bir yuvarlak, bir de çalışırken gör diyor ağaçkakanı…
Vadilerde gezmenin tam zamanı Mayıs Haziran, daha 1 ay öncesine kadar kar varmış. Frig yürüyüş yolları, yaklaşık 506 km. Hem yukarıdaki hem de aşağıdaki haritadan görebileceğiniz üzere, vadiler arasından geçen 3 ana rotadan oluşuyor ve tüm yollar antik yolları da içerecek şekilde Yazılıkaya’da buluşuyor. Aşağıda kalan Seydiler tarafında dah açok peribacası tipi aşınmış tüf örneklerini görebilmek mümkün.
kaynak: www.frigyolu.com
Gelelim bu kaya oluşumlarının öyküsüne.Aslında Kapadokya’dan aşina olduğumuz bir hikaye, bu sefer kaynak, Türkmen Dağı ve takip eden sıradağlardan çıkan volkanik tüfler, gerisi su ve rüzgarla işlenmesine kalmış. Sakarya (Sangarios) Nehri, Porsuk (Tembris) Çayı ve onları besleyen diğer kaynaklar doğal olarak platonun şekillenmesinde başrolde. Sonra da Trakya üzerinden Anadolu’ya giriş yapan Frigler, hakimiyeti Hititlerden aldıktan sonra kayalara ev ve tapınaklarını yapmaya başlamışlar. Tahta evler de yapılmış, ama özellikle kayaların yüzyıllar karşısındaki yıkılmazlığı ve heybeti, tıpku Karya’da Likya’da olduğu gibi, mezar anıtların, tapınakların kayalara oyulmasına neden olmuş. M.Ö. 1200’lü yıllardan itibaren gelmeye başlamışlar, 800 ile 400 yılları arasında bu çevrede yaşamışlar. Biraz da kaynaklardan karıştırırsak;
Köken olarak Balkanlardan geldikleri düşünülen Frigler, IX. yy. da Gordion’u güçlü bir kale yapmaya başladılar. Gordion, tesadüfi şekilde kral seçilen Gordias adına kurulmuş bir başkenttir. VIII. yy. da İlk kralları Gordios’un oğlu Midas Frigya’yı güçlü bir devlet konumuna getirdi. Phrygia Kralı Midas’ın dokunduğunu altın etmesi söylencesi, ülkenin zenginliğine bir kanıttır. Asur kaynaklarında ” Muşkili Mita” olarak bahsedilen Midas, 738-696 yılları arasında 42 yıl tahtta kaldı. Asur tehlikesine karşı Urartu Tabal ülkesiyle koalisyon kurdu. VII. yy. sonlarında Kimmer tehdini görünce, Asur kralı II. Sargon’la (721-705) dostluk anlaşması imzaladı. Sargon’un ölmesiyle bu desteği kaybetmiştir. Midas’ın Delphoi kehanet ocağına zengin adaklar sunduğu biliniyor. Antik kaynaklara göre Kyme kralının kızıyla evli olan Midas, boğa kanı içerek intihar etmiştir. Frigya, arkeolojik kazılar ışığında Paleolitik Dönemden beri yerleşim gördüğü anlaşılır. 3. binde Erken Tunç Çağı yerleşimi, 2. binde Hitit yerleşimi görülmektedir.
Frigler, Troia savaşında da Anadolulu diğer halklarla birlikte, Akha’lara karşı savaştılar. Homeros’un İlliada’sında Troialılarla savaşa girecek kavimleri sayarken;
I.Bölümde
“Phorkys’le tanrıya benzer Askanios yönetir Phrygialıları,
Uzak Askania’dan gelmişlerdir onlar,
Savaşa girmek için yanıp tutuşurlar”
III. Bölümde
“Eskiden bağlık bahçelik Phyrigia’ya gitmiştim
Atları dörtnal giden bir sürü Phyrigialı görmüştüm
Otreus’un, tanrıya benzer Mygdon halkı,
Ordular yayılmıştı Sakarya kıyılarına ,
Amazonlar gelmişti hani, erkek gibi işte”
Dizeleriyle katıldıkları bir savaşı anlatır.
- Günümüze ulaşan Kaya Anıtları, güzel bezemeleri ve yazıtlarıyla kültür ve sanatta ne kadar ileri olduklarını gösterir. Tunç eserleri tüm antik dünyaya ihraç edilirdi.
- Megaron (sonraları tapınaklarda kullanılmış) planlı evlerde otururlardı. Vitrivius’a göre, evlerini ağaç kütüklerden yaparlar, damlarını saz ve çamurla kapatırlardı. Bu gelenek hala devam etmektedir.
- Taş işçiliği kadar, ahşap işçiliğinde, mobilya yapımında da öncüdürler. Gordiondaki Büyük Tümülüs’ten çıkartılan ve Midas’a atfedilen gömütten çıkan mobilyaların muheşem olduklarını ve Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenmekte olduğunu öğreniyoruz. Genellikle taş anıtlarda da mobilyalarda da geometrik desenler kullanmışlar. Ahşabı, kakmalarla süsleyip çivi kullanmadan geçme tekniği uygulamışlar.
- Antik yazarlara göre, dans ve müzikte öndeydiler. Antik çağın iki makamından biri Friglere, diğeri Lidyalılara aittir.
- Orta Anadolu Demir Çağı seramiğinde, tek renk gri seramiğin özgün Frig seramiği olduğu bilinmektedir.
- Flüt bir Frig buluşudur.
- Köleleri, at ve katırları çok ünlüydü.
- Yağmur suyu ve bal karışımından üretilen ve bol sirke karıştırılarak üretilen şarapları aranır olmuştu.
- Plinius’a göre “iğneyle nakış işleme Frig buluşu” idi. bu yüzden nakışlı giysilere “PHRYG” adı verilmişti.
- Fibula, çengelli iğne Frigler tarafından ilk kez kullanılmıştır
- Frig askerleri; kenarları işlemeli kısa eteklerinin altına dizlere inen dar bir pantolon, yine dizlerine kadar çıkan uzun çorap giyerler, başlarına ucu öne eğik tüylü deriden şapka, bazen de yanaklı miğfer takarlardı. Kısa mızrak hançer ve yuvarlak kalkan taşırlardı.
- Hayvan öykülerinin ilk yaratıcılarının Frigler olduğu biliniyor.
- Anadolu’nun yerli tanrıçası Kybele’yi çok benimsediler. Ana tanrıça Kybele kültünü uzun süre devam ettirerek Roma Tanrıları arasına girmesini sağlamışlardır.
- Ölülerini Tümülüs ( yığma tepe ) içindeki odalara, kabartmalarla süsledikleri kayalara oyulmuş mezarlara, küp içine, basit mezarlara, yakarak veya yakmadan gömen, değişik ölü gömme adetleri vardı. Bunların birçok örnekleri günümüze bozulmadan ulaşmıştır. Frig Tümülüsleri Gordion çevresinde yoğunlaşır. Midas tümülüsü olarak anılan Büyük Tümülüs 53 m. yükseklikte, 300m. çapındadır.
- Frigya Krallığı VII. yy.da Kimmerler’in istilaları sonucu ezildi ve bir daha toparlanamadı. Kral ailesinin küçük beylikler halinde devam ettiği bilinmektedir.
- Frigya, 278 yılında başlayan Galat akınları sonucu Galatya adıyla anılmaya başlandıysa da 116 yılında tekrar Frigya adıyla anılarak Roma ve Persler arasında paylaşıldı.
- Frig dili tam olarak çözülememiştir. Yazılıkaya vadisinde bol miktarda Frig yazıtına rastlanır
- Herodot’un aktardığına göre ise, Mısırlılar kendilerini dünyanın ilk topluluğu sayar. Ancak Firavun Psammetikos, bu düşünceye şüphe ile yaklaşır, merakını gidermek için ise, yeni iki doğmuş bebeği bir çobana emanet eder ve hiç bir kelime duymadan yaşamalarını sağlar. Bebeklerin dış dünya ile etkileşime girmeden ilk söyleceği sözcüğü bildirmesini ister. 2 yıl sonra bebekler ilk defa kendilerini beslemek için giren çobana “Bekos” der. Firavun bu kelimenin hangi dilde olduğunun bulunmasını ister. Frigcedir Bekos ve ekmek demektir. En eski toplumun Frigler olduğuna kanaat getirir.
- Şirin babanın şapkasının da Friglerin kullandığı bir şapka olduğu iddia ediliyor. Konik biçimli, yünlü kumaştan, kafayı yümüyle kapatan, ucu topuz ve rengi çoğunlukla kırmızı olan bu şapka Friglerin sembolü olmuş ve Avrupa’ya geçmiştir.
Ertesi gün Yazılıkaya’yı keşfetmeye karar veriyoruz. Ama belli ki plandığımız 2 gün buraları baştan uca keşfetmek için yeterli olmayacak. O halde kendimize göre en önemlileri seçeceğiz.
Akşamüzeri kırkikindi yağmurları ile odamıza atıyoruz, kendimizi. Yağmur sonrası toprağın mis kokusunu içime çekerek ufak bir tur atıyorum köyün içinde. Köy diyorum ama burası anki daha büyük bir yer. Evler eski ve güzel, bahçeleri çiçekli, kütüphanesi var. Bir telefon santralı var, bir köy kahvesi, şirin bir cami var. Bunların hepsi yan yana sıralı. Emilie Haspels’in kitabında da Sabuncupınar’dan araştırma yaptığı diğer köylere göre medeni yaklaşımları nedeniyle özgüyle söz ediliyor, öğretmenleri ile sohbet ettiği bir Köy Enstitüsünden bahsediyor. İnternette aradım ama izine rastlayamadım. Bir de pınarı var ki, su almak için dışarıdan bile geliyorlarmış. Akşam yemeğimiz Tulgar’ın isteği üzerine yer sofrasında, çorba, ev yapımı sarma, nefis salata ve bonfile, köy ekmeği eşliğinde, peşinden de çay ve muhabbet, gidilecek yerler için harita ve kitaplar üzerinden çalışma…
Sabuncupınar Köy İçi Evler, Kütüphane
Açık havadan çarpılan bizler öyle çok uzun saatler oturamıyor, gece Porsuk Gölü kenarındaki Hasırcı Çiftlik ve İkizler Köylerinden geçen ve Eskişehir’e doğru giden yolun etrafında görülebilen geyikleri izleme teklifini maalesef erteliyoruz.
Sıradışı bir coğrafya, çam, kayalar, gökyüzü, bulutlar, her tarafta eserler, insanı mitolojiyi, efsanelerini tekrar okumaya, günün her saati nefis sahnelerle fotoğrafa çağıyor. Bitkiler de bir o derece farklı ve güzel.
Frigya Efsaneleri, en çok bildiğimiz Anadolu Efsaneleri arasında yer aldığını şaşırarak göreceksiniz. http://www.arkeolojidunyasi.com/mitoloji/frigya_efsaneleri.html linkinden onlara ulaşabilirsiniz:
- Flüt ve Davulun Hikayesi: Marsiyas ve Apollon Müzik Yarışması
- Kral Midas’ın Tuttuğun Altın Olsun Efsanesi
- ve diğerleri
Midas’ın kendisine verilen ve hayatını mahveden bu yetenekten kurtulmak için gidip elini yıkadığı çayın ismi de Paktolos Çayı, yani şu Sardes’in içinden geçen ve altın parçacıkları içerdiği söylenen Paktolos Çayı. Anadolu tarihi ve coğrafyası işte böylesine iç içe, sürprizlerle dokunmuş.
Hikayeleri okuyup, bu güzel coğrafyayı geiznce, her çalan kavalda ve davulda Marsyas’ı, elinize geçen çengelli iğnede onu ilk kullananın bir Frigyalı olduğunu, Midas gibi güçlü bir kralın tarih boyunca anlatılagelen söylencelerle ne çok iz bıraktığını düşünmeden edemeyeceksiniz.
(Yazılıkaya Vadisi ile devam edecek)
Comments:
Çok faydalı bir yazı olmuş elinize sağlık….
çok teşekkürler
BEN GONDEREYIM OTLAR BURDA COOOK VAR
I might be beantig a dead horse, but thank you for posting this!
dear lacey,
the horse is awakening, hopefully
A praicootvve insight! Just what we need!
Nağme cim ellerine sağlık.
teşekkür ederim çilerciğim
yemeklerı yaglı bı pletes hocası ve işletmesı bırlıkte yapıyorlar boyle sacmabır yer hayatımda gormedım temızlıgı kalanlara yaptırıyorlar eger yapmazsan yemek yok herkezın 3-4 saat yurumekten agakları su toplamıs temızlık kesınlıkle yok hıjyen yok bır tane sertıfıkalı ınsan yok telefon cekmıyor odalarda buz dolabı yok bı fon makınası bıle calıstıramıyorsunuz
sıtede okuduklarınızın 100- 99 yalan dolan
ınternet reklamından baska hıc bır sey yok kesınlıkle soylenenler vaat edılenler hepsı yalan zaten sozlesmelerını ıyce okuyunca anlarsınız saglık bakanlıgılı onayıda yok şirket dıye ruhsatları var …. doktoru hemsıresı temızlıkcısı hocaları dıyetısyenı hıc bırseyı yok.tek dogru soyledıklerı özgur hoca ıle yuruyus …. öburlerıne sakın ınanmayın paranızı bastan alıyorlar ve vermıyorlar
Merhaba,
yaşadığınız deneyim için çok üzüldüm. Biz Darıdere de kendi olanaklarımızla çadırda konakladık.
Yorumunuzu siteye ekliyorum ki söz konusu tesiste konaklama olanaklarını kullanıp sizin gibi zor durumda kalınmasın. İyiyi ve kötüyü bilgi olarak paylaşacağız ki bu tip yerler de iş sahibi olmanın, müşterinin önemini anlasınlar
iyi günler dilerim
Merhaba,
Biraz evvel pişirmem tamamlandı.Çok pratik ve lezzetli bir yemek.
Tarif kolaylığı için de ayrıca teşekkür etmek isterim.
Sevgiler
Ahenk Akyüz
Afiyet olsun
sevgiler
Merhaba ben frig evinden gürcan beyin eşi.yorumlar ve fotoğraflar için teşekkürler.
Tekrar bekleriz frig evine.
http://www.frigevi.com
Gecen sene Mart ayinda Bodrum a gitmistik ve orada yengem cok lezzetli kuzu etli yapmisti. Nohut da eklemisti. Cok guzel olmustu. Tarifini yazmamistim. Nagme cim, senin tarifle yapacagim, cok tesekkurler. Bakalim Istanbul da bulacak miyiz?
İstanbul’da bir ot pazarı olsa ne hoş olur. GErçekten çok lezzetliler
Aklıma hemen gelenler;
organik pazarlar ?
ya da Kanyonda Cuma günü kurulan Datça Murat Bey Çiftliği pazarı ; arkadaşlarım oradan ısırgan bulmuşlardı
bir de Okmeydanında bir Kastamonu pazarı var diyorlar ama ben henüz oralara ulaşamadım
Ben bulursam size de alayım / getireyim
sevgiler
ELİNE SAĞLIK
Çok beğendim bütün ayrıntıları vermişsin tesekkurler
muhteşem bir tarif
sabah oğlum efe ve arkadaşına yaptım, akşamüstü de kendime keyif için:)
diğer tarifleri denemek için sabırsızlanıyorum.
sevgiler
Bunlar çok nefis görünüyor. Bakalim bizim evdekiler tarifi kimden aldığımı tahmin edebilecekler mi
bakalım
bu da guzellllll elinize saglik