Kaz Dağlarında, Doğanın Kucağında Darıdere’de Kamp
Kaz Dağları deyince ne geliyor aklınıza?
Benim için Homeros’un Binbir Pınarlı İda Dağı, Paris, Helen, Afrodit , Hera , Athena Güzellik Yarışması, Sarıkız Efsanesi, Tahtakuşlar Köyü, Sütüven Şelalesi , Hasan ile Zehranın Hikayesi, dağlardan gelen mantarlar ve kekikler, türkmen köyleri ve son dönemde maalesef zeytin ağacı ve altın avcıları….
Mayıs ayında arkadaşlarımızın doğanın kucağında kamp yapalım önerisine, bu güzel çağrışımlar ve baharın çiçeklerini görmek arzusuyla doğal olarak atladık. İyi ki de ailenin kampçıları olarak Tulgar ve ben ısrar ettik, bu sayede harika iki gün ve gece geçirdik. Gördüklerimizi, duyduklarımızı anlatmak için sabırsızlanıyorum.
İstanbul’dan 16 Mayıs sabahı yola çıktığımızda hedefimiz öncelikle Ayvalık’tı. Böylelikle Kuzey Ege’de kahvaltı hem annemin elinden olacak hem de kamp için alınması gereken yiyeceklerimizi bildiğimiz yerlerden alacaktık. Cumartesi Cunda pazarı her ne kadar çekici olsa da, vaktimiz az olduğu için peynircimiz Ferdi ve hemen içinde bulunduğu sabit pazarda işlerimizi hallettik.
Sonra ver elini Edremit ve Altınoluk. Altınoluk’u geçtikten sonra, Küçükkuyu’ya doğru giderken Narlı Köyü tabelasından Darıdere’nin yolunu tuttuk. Yaklaşık 16 km içeriye devam ediyorsunuz. Ara ara, acaba yanlış mı gidiyoruz korkusu kaplıyor insanı, tabelalar çok sık değil, zira bir noktadan sonra artık telefon çekmez oluyor, Allahtan GPS devam ediyor. Yukarıda Narlı Köyü’nden sonraki Mesire ve Avlak Yeri olarak geçen alan.
Manzara ise harika, çam ormanlarının arasından, geride Altınoluk önündeki tatlı mavisi ile Ege uzanıyor. Harika kara çamlar, köknarlar, kızıl çamlar, meşeler, koyulu açıklı binbir tonda bir orman, katırtırnakları sapsarı patlamış, ladenler pembe beyaz çiçeklenmiş, yolun sevrine doyum olmuyor. Yol toprak, ama iyi ki de toprak, 16 km çok uzun bir yol değil, ama günbirlikçi ve ormanı çılgınca çöplere boğacak bir zihniyetten uzak tutmak için şimdilik bir yarar sağlıyor.
Sonunda Darıdere tabelasını görüp, yoldan sapıyorsunuz. Kamp alanımız etrafı ormanla kaplı dağlarla çevrili bir çayırlık, otlar kamp için kesilmiş, ortak kullanım için tuvalet ve duşlar var, bir restoran ve 10 odalı bir otel var. Ama yeşilliklerin arasına öyle ustaca gizlenmiş ki, biz adeta yalnızız bu alanda. Yalnızız derken aslında grubumuzun tamamı 30 kişi. 12 çocuk, 18 yetişkin . Önden gelenler başlamış hazırlıklara.
Çadırlar bir yandan yardımlaşarak kurulurken, bu yalnız kalabalığı doyuracak malzemeler de bir araya getiriliyor. Sizi kamp detaylarımızla yormayacağım ama bir kere daha katılan güzel insanlara teşekkür ediyorum, çünkü gerçekten herkes o kadar samimi, sıcak ve kendiliğinden organizeydi ki, neşeli, sakin, eğlenceli ve huzurlu günler ve geceler oldu.
Bütün gün, uyku dahil açık havada olmak, hiçbir konfora değişilmez benim gözümde, gönlümde, tüm gece kuşları ve ormanın sesini dinlemek, yıldızları ve ateşi seyretmek, sessizlik olunca da az ötede çağıldayan Darıdere’yi dinlemek.
Ertesi gün kuvvetli bir kahvaltı ardından dere boyunca yapacağımız yürüyüş için hazırlandık. Kamp alanının hemen ilerisinden araba yolu yukarıya doğru devam ediyor.Ama bizim maceramız dere içinde. Travertenlerin olduğu noktadan dere boyunca yürüyüşe başlıyoruz en küçüğümüz 5 yaşında, en büyüğümüz muhtemelen 50 diyeceğim :).
Buna rağmen tırmanıyoruz, kayalar arasında yürüyoruz, bazen çözümsüz kalıp, kütüklerden becerikli arkadaşlarımız köprü yapıyor, bir kez de eh artık o kadar olsun deyip, ayakkabılarımızı çıkarıp dereden geçiyoruz, inanılmaz soğuk, insanın ayaklarına kramp giriyor.
Yol boyunca Anadolu’ya has acem sümbülleri, henüz çiçeklenmemiş çilekler, farklı renkte çiçekler ve papatyalar o kadar güzel ki, likenler, yosunlar, kayalar, derenin getirdiği kütükler, ağaç kabukları, kekikler, sanki bir masal dünyasında yürüyoruz. Gel de bin pınarlı İda’nın efsanelerini merak etme şimdi.
Paris bu dağlarda büyümüş. Troia Kralı Priamos ve Kraliçe Hekabe’nin küçük oğlu Paris doğmadan son gece annesi Troia’da doğduğunda karnından çıkan bir yangının tüm Troia’yı sardığını görür. Kahinler doğacak çocuğunun Troia’nın sonunun getireceğini söylerler. Bu nedenle Paris doğar doğmaz, İda Dağının eteklerine bırakılır. Nasıl olsa öleceği düşünülür, ancak önce bir ayı bulur, emzirir, sonra bir çoban o nu büyütür.
Paris güçlü yakışıklı bir delikanlı olur. Bu dağlarda pınarların başında Oinone isimli bir nemf ile beraber yaşar.
Bu arada hangi zamanlamada olur bilinmez ama Paris Troia’ya döner ve bir şenlikteki oyunlara katılır ve tüm yarışmaları kazanır. Apollon’un kehanet yeteneği verdiği Priamos’un kızı Kassandra öldüğü zannedilen Paris olduğunu anlar ve böylece Paris anne ve babasının yanına döner
Bu arada Zeus, Tanrılar arasında Achilleus’un babası ve annesi olan Peleus ile Thetis’in düğününde nifak tanrıçası Eris’in attığı ‘En güzeline’ yazan altın elmanın yol açtığı anlaşmazlığın hakemliğini yapmakta gayet isteksizdir. Çare olarak Paris’in değerlendirmeyi yapacağını duyurur. Neden Paris? Paris daha önce boğa kılığındaki tanrı Ares’in kendi boğasını yenmesi üzerine tanrıyı ödüllendirdiği için adaleti ile tanınmaktadır.
Haberci Tanrı Hermes gelir ve birinciye vermesi için Paris’in eline bir altın elma verir.
Tanrıçalar önce Kaz Dağlarının güzelliğe güzellik katan şifalı sularında yıkanırlar. Sonra Athena günlük giysilerini, miğferini,ve zırhını, kalkanını kuşanır, Hera Hiti modeli giysisisi ile tacını takar, Afrodit ise mavi peplosunu giyer. Parsi’in karşısına geçer ve Paris’e vaatlerde bulunmaya başlar.
Athena altın elmanın karşılığında çok büyük bir bilgeliği ve savaşlarda yenilmezliği vaad ederken
Hera tüm Asya kıtasını önerir.
Aphrodite ise Akha kral Menelaos’un karısı, dünyanın en güzel kadını Helen’i vaad eder.
Helen, Zeus ve Nemesis’in kızı olmasına rağmen Kral Tydareos ve Sparta Kraliçesi Leda tarafından büyütülür. Dillere destan güzelliği nedeniyle, pek çok Kral onunla evlenmek ister. Tydareos ise, seçmeyeceği Kralların, seçeceği Krala saldırıp, savaşlar çıkacağından korktuğu için bir türlü karar veremez. Odysseus, Ajax, Menelaos ve Patroklos da evlenmek isteyenlerin arasındadır. Odysseus, diğer taliplere bakarak ona verilmeyeceğini düşünür ve Kralın diğer kızı Penelope ile evlenmek karşılığında sorunu çözme vaadinde bulunur. Odysseus’un geliştirdiği çözüm göre tüm talipler, Kral Tydareos kimi seçerse seçsin, evliliği bozmaya çalışacak kişiyi cezalandırmaya yemin ederler. Tydareos da Helen için Menelaos’u, Penelope için Odysseus’u seçer.
Aslına bakılırsa ne olay, Odesseus’un başının altından çıkıyor değil mi?
Afrodit’e, Paris’e Helen’in evli olduğunu da söylemez, ama Paris Aşk Tanrıçası Afrodit’e adeta büyülenir, altın elmayı Afrodit’e veriverir. Hera ve Athena o andan itibaren Paris’ten ve tüm Troialılardan nefret eder. Aphrodite’nin yardımıyla, Alhaların ülkesine gider ve davetli olarak katıldığı bir gece Helen’i kaçırır. Bunun üzerine Troia savaşı başlar. Ne de olsa evliliği kim bozarsa, cezalandırılacaktır. Ama bu evlilik olayının arka planında Akhalar da nicedir su ve doğal kaynaklar açısından zengin Troia’nın peşindedir. Akhalı Menalaos‘un karısı Helen’e olan aşkı kendisinin ve ülkesinin sonunu hazırlar. Kendisine düşman olanların arasında Athena ve Hera da vardır. Bunun üzerine tanrılar da savaşa dahil olurlar. Helen’e aşık olması ve onu kaçırması üzerine Truva ile Yunanistan Krallıkları arasında gerçekleşen Truva savaşı 10 yıl sürer, zaman zaman kazanan taraf değişse de çoğunlukla durum berabere gider. Sonunda ‘cin fikirli’ Odysseus tarafından planlanan, içine gizlenmiş askerlerin bulunduğu “Truva Atı” şehre alınır. Gece geç saatte askerler attan çıkarak kapıları açarlar ve Yunan ordusunun içeri girmesini sağlarlar. Bu sırada Paris Yunan savaşcı Akhillus‘u (Aşil) topuğundan okla vurarak öldürür. Rivayete göre “Paris” savaş sırasında Truva’nın düşmesine sebep olacak kehanetlerden birinin yerine gelmesi sonucunda Herakles‘in okunun omzunu sıyırması fakat üzerindeki Hera’nın kanı olarak bilinen zehrin vücuduna yayılması sebebiyle ölmüştür.
Bu dağlarda hakim bir başka efsane ise buradaki Türkmenlerin Sarıkız hikayesi…Onu da bir başka sefere saklayalım.
Aklımızda pınar başlarındaki Tanrılar, Tanrıçalar, epey bir macera sonrası hedefimiz olan şelaleye ulaşıyoruz. Şelalenin hem döküldüğü yerde hem de dökülmeden önce iki güzel havuzcuk yapıyor. Görüntü ve ses nefis. Bu güzelliği kaçırmak istemeyenler suyun soğuk olmasına rağmen bu deneyimi yaşıyorlar. Beni ise yeterince meşgul edecek güzellik var, belki yaza J. Küçük bir atıştırma molası ve dinlenme sonrası şelaleden yukarıya tırmanmaya başlıyoruz, en zorlu yer bırası. Sonra yoldan kafileler halinde dönüşe geçiyoruz. Yol boyunca çiçekler, dere, orman ve kayalar eşsiz manzaralar yaratmaya devam ettiği için öyle hızlı yürümek pek mümkün değil. Hava bir 17 Mayıs için çok sıcak. Söylemiş miydim? Buralarda telefon da çekmiyor. Belki de en güzeli bu, herşeyden kopuk, sadece, gökyüzü ve yeryüzü arasında biz.
Kaz Dağları, sadece bu bölgede yetişen Kaz Dağı Köknarı ve ters lale ile de ünlü. Bu bölgede 80 endemik türün yaşadığı biliniyor.
Akşamları mangal konusunda tesis yardımcı oluyor. Otlara zarar vermeden yaktığımız kamp ateşi ise geceleri hepimiz için davetkar, çocuklar için mısır patlatma ve çöp şişte marshmallow da unutulmamış. Daha ne olsun? Elektronikten uzak keşfe çıkan, yürüyüşe çıkan, saklambaç oynayan çocuklar… Çocukları doğaya götürmek lazım ki, hem doğayı hem kendilerini tanısınlar ve doğanın nimetlerini bilip, korusunlar.
Darıdere kamp yeri hakkında birkaç not: bir restoran ve otel var. Otel şu sıralar zayıflama oteli konseptinde hizmet veriyor. İşin doğrusu bizim pek bir alakamız olamadı. Yoga dersleri veren bir grup da vardı. Birkaç farklı çadır, konakladı, bizden başka. Ama onlar da gayet kendi hallerinde gruplardı. Kamp alanının kullanımına hizmet veren tuvalet, duş ve mutfak için ayrı bir bina var. Gayet temiz. Tesise linkten ulaşabilirsiniz: Darıdere ( Not: tesiste konaklayan bir misafirin yorumlarda oldukça tatsız bir deneyimini gördüm. Oteli deneyimlemediğimi yukarıda belirtmiştim, ancak kalan birinin de yorumlarına kayıtsız kalmak istemedim. Not: Ağustos 2015 ‘te eklenmiştir.)
Etrafta bu bölgedeki gezilerin başına, sonuna konulabilecek ziyaret edilebilecek yerler de var. Ben farklı zamanlarda ziyaret edebilme imkanı buldum. Örneğin;
Edremit tarafına doğru:
- Antandros
- Zeus Altarı
Kaz Dağlarında:
- Hasan Boğuldu- Sütüven şelalesi
- Mıhlı Şelalesi
- Adatepe
- Tahtakuşlar Köyü
Çanakkale tarafına devam edecekseniz:
- Assos – Behramkale
- Aleksandra Troia – Dalyan Ayvacık
Bu gezilerinizde kamp her zaman mümkün, ama Kazdağları pek çok sayıda butik otele de ev sahipliği yapıtor. Aynı şekilde Küçükkuyu, Altınoluk’ta konaklama yerleri mevcut. Ayvalık’tan yaklaşık 45 dakika- 1 saat içerisinde kendinizi Kaz Dağlarının eteklerinde bulabiliyorsunuz. Son olarak Kaz Dağları için webden bulabildiğim bir haritayı yukarıdaki ilk fotoğrafımda paylaşmiştım sizinle, gezilecek yerleri kolaylıkla planlayabilmeniz için.
Bir sonraki yazımda gezinin son etabı olan Alexsandra Troas ve Dalyan’ı anlatacağım.
Gezerken araştırma ve okuma için kaynaklar:
http://www.kazdagimilliparki.com
Hey Koca Yurt – Halikarnas Balıkçısı
Azra Erhat- Mitoloji Sözlüğü
Comments:
Çok faydalı bir yazı olmuş elinize sağlık….
çok teşekkürler
BEN GONDEREYIM OTLAR BURDA COOOK VAR
neden olmasın
I might be beantig a dead horse, but thank you for posting this!
dear lacey,
the horse is awakening, hopefully
A praicootvve insight! Just what we need!
Nağme cim ellerine sağlık.
teşekkür ederim çilerciğim
yemeklerı yaglı bı pletes hocası ve işletmesı bırlıkte yapıyorlar boyle sacmabır yer hayatımda gormedım temızlıgı kalanlara yaptırıyorlar eger yapmazsan yemek yok herkezın 3-4 saat yurumekten agakları su toplamıs temızlık kesınlıkle yok hıjyen yok bır tane sertıfıkalı ınsan yok telefon cekmıyor odalarda buz dolabı yok bı fon makınası bıle calıstıramıyorsunuz
sıtede okuduklarınızın 100- 99 yalan dolan
ınternet reklamından baska hıc bır sey yok kesınlıkle soylenenler vaat edılenler hepsı yalan zaten sozlesmelerını ıyce okuyunca anlarsınız saglık bakanlıgılı onayıda yok şirket dıye ruhsatları var …. doktoru hemsıresı temızlıkcısı hocaları dıyetısyenı hıc bırseyı yok.tek dogru soyledıklerı özgur hoca ıle yuruyus …. öburlerıne sakın ınanmayın paranızı bastan alıyorlar ve vermıyorlar
Merhaba,
yaşadığınız deneyim için çok üzüldüm. Biz Darıdere de kendi olanaklarımızla çadırda konakladık.
Yorumunuzu siteye ekliyorum ki söz konusu tesiste konaklama olanaklarını kullanıp sizin gibi zor durumda kalınmasın. İyiyi ve kötüyü bilgi olarak paylaşacağız ki bu tip yerler de iş sahibi olmanın, müşterinin önemini anlasınlar
iyi günler dilerim
Merhaba,
Biraz evvel pişirmem tamamlandı.Çok pratik ve lezzetli bir yemek.
Tarif kolaylığı için de ayrıca teşekkür etmek isterim.
Sevgiler
Ahenk Akyüz
Afiyet olsun
sevgiler
Merhaba ben frig evinden gürcan beyin eşi.yorumlar ve fotoğraflar için teşekkürler.
Tekrar bekleriz frig evine.
http://www.frigevi.com
Gecen sene Mart ayinda Bodrum a gitmistik ve orada yengem cok lezzetli kuzu etli yapmisti. Nohut da eklemisti. Cok guzel olmustu. Tarifini yazmamistim. Nagme cim, senin tarifle yapacagim, cok tesekkurler. Bakalim Istanbul da bulacak miyiz?
İstanbul’da bir ot pazarı olsa ne hoş olur. GErçekten çok lezzetliler
Aklıma hemen gelenler;
organik pazarlar ?
ya da Kanyonda Cuma günü kurulan Datça Murat Bey Çiftliği pazarı ; arkadaşlarım oradan ısırgan bulmuşlardı
bir de Okmeydanında bir Kastamonu pazarı var diyorlar ama ben henüz oralara ulaşamadım
Ben bulursam size de alayım / getireyim
sevgiler
ELİNE SAĞLIK
Çok beğendim bütün ayrıntıları vermişsin tesekkurler
muhteşem bir tarif
sabah oğlum efe ve arkadaşına yaptım, akşamüstü de kendime keyif için:)
diğer tarifleri denemek için sabırsızlanıyorum.
sevgiler
Bunlar çok nefis görünüyor. Bakalim bizim evdekiler tarifi kimden aldığımı tahmin edebilecekler mi
bakalım
bu da guzellllll elinize saglik